Uzun zamandır blog
yazma işine geri dönmek istiyordum. Bununla ilgili kaç tweet attığımı
takipçilerim bilir. Fakat bir türlü nasip kısmet olmadı. Düzenli yazarken fark
etmemişim ama cidden zor işmiş blog yazmak.
Bu ortadan kaybolduğum
süreç içerisinde güzel güzel hikayeler yazdım. Onları buralara koymadım çünkü
pek sizin tarzınız olmadığını tahmin ediyorum. (Evet arkadaşlarım, sizlerden
bahsediyorum... Tamam hepiniz değil birçoğunuzdan bahsediyorum) Şimdi bu
naçizane dönüşü yaparken tüm komiklik yeteneğimi kaybettiğimi fark etmemle
birlikte bu blog yazısını amaçsızca yazdığımı da fark ettim. Anlaşılan konu
bulma yeteneğim ide kaybetmişim. Cidden benim burada ne işim var o zaman diye
sormak istiyorum kendi kendime ama valla anlamadım, yazıyorum böyle mal mal.
Aslında yazacak çooook konu birikti 16 ayda. Ama artık eskisinden daha sinirli
bir insan olduğumu fark ettim. O yüzden yazamıyorum galiba. Çünkü eskiden kafam
rahattı, objektiftim; (hiç de değildim, Ruslara az giydirmedim) şimdi ise bir
Kova burcu olmanın nadide özelliği olan 'kendi kafandaki fikre körü körüne
inanma/sabit fikirli olma' halindeyim. Beni biraz da hükümet bu hale getirdi.
Agresif, sinirli biri olmamın en büyük sebebi onlar. Bir de hala erkek
arkadaşım yok. (HALA?!?!) Eğer olsaydı onunla biraz kavga ederdim ve böylece
yazacaklarımı düşünürken sinirlenip her şeyden vazgeçmezdim. Tabii bu hala
hükümet sorunsalımızı çözmüyor. (Siyasete girmek istemiyorum ama arkadan
ittiriyorlar sürekli, neyse ben güçlü kızım, kolay kolay itilmem devrilmem, bu
cüsseyi yıkmak bazı "...."lar ister!!)
Neyse ya, olmayan
konumuzu dağıtıyorum. Artık neredeyse her gün insanların sapıtma yolunda emin
adımlarla ilerlediklerini görüyorum. Bunu en iyi görmemi sağlayan şey her gün
metrobüse biniyor oluşum. metrobüse düzenli binen herkes blog yazabilir biliyor
musunuz? Hatta ve hatta isterse senaryo, hikaye, kitap bile yazar. Her gün
başka bir konu çıkıyor çünkü. Bulmamanıza imkan yok. İnsanların sapıtmalarından
lafı buraya şöyle getirdim; klasik bir biniş-iniş/yer kavgası hikayesi
anlatmayacağım. Şahit olduğum bir diyalogdan bahsedeceğim biraz.
Geçen gün Cevizlibağ'da
34A beklerken (34A'nın ana durağı Cevizlibağ'dır, metrobüs boş gelir oraya
falan) önümde iki amca (65-75 yaşları arası) bağırarak konuşuyorlardı. Baya
bağırarak konuşuyorlardı. O kadar yüksek sesliydi ki YTÜ Davutpaşa kampusündeki
arkadaşlarım sohbeti duymuşlardır o derece. O kadar yüksek ses bariz bir
şekilde duraktaki herkese konuşmaları duyurmak adınaydı. Sohbetin konusu
"Belediyeler"di. Amcalardan biri lafa "Geçen yıllarda İzmir'e
gittim. İzmir'i gördükten sonra anladım ki İstanbul cennet." diye bir
nitelendirme yaptı. Sohbet temasının belediyeler olmasından amcanın nereye
dikkat çektiğini anlamışsınızdır. Efendim İstanbul’da sorunlarla çok iyi baş ediliyormuş,
burası başlı başına bir devletmiş, bu idare başka hiçbir yerde yokmuş… İşin can
alıcı kısmı da on sene öncesine kadar İstanbul bu kadar mükemmel değilmiş. Son on
senedir İstanbul böyle cennetleşmiş.
34A’yi beklemeye devem
ettiğimiz dakikalarda yaptıkları bu İstanbul’u övelim ana fikirli konuşmanın
duraksama kısımlarında, yüksek seslerini koruyarak “BU 34A DA NEDERE KALDI? BAK
KAÇ TANE 34 GELDİ 34A GELMEDİ HALA!!” şeklinde şikayet etmeleri konuştukları
konuyu bir hayli ilginç kıldı. Hem de 10 KOCA DAKİKA BOYUNCA hem metrobüs
yoksunluğundan şikayet ettiler, hem de İstanbul belediyesini övdüler.
(Bilmeyenler için diyorum metrobüs doldukça yenisi gelen bir sistem, neredeyse
her dakika yeni bir tanesi gelir bu yüzden 10 dakika uzun bir süreç oluyor
beklemede)
Önümüzde Cevizlibağ’dan
teee Küçükçekmece’ye kadar uzanan korkunç araç trafiğini gördükleri halde, 10 dakikadır
boş metrobüs gelmediği için insanların akraba olacak seviede birbirlerini
fordlamaya başlayıp Cevizlibağ metrobüs durağının Reina sezon açılış gecesine
döndüğünü kıçlarında “hissetmelerine” rağmen, o süreç boyunca bizim bu sikko
belediyeyi övmeye devam ettiler.
YÜKSEK SESLE!!!
Anladık AKP belediyelerini
sevdirmeye çalışıyorsunuz, CHP belediyelerini kötülüyorsunuz, aferin size, nice
job, ama bari böyle bir şey yaparken İstanbul Belediyesi’ne ait bir sistemdeki hatadan
şikayet etmeyin. Susun, o kısma karışmayın. Neredeyse aynı cümle içinde
kendinle çelişiyorsun amcacım sen n’apıyorsun ya?
Tabii ki de kimsenin
görüşüne böyle “samimi” bir ortamda zaten bir şey demem de, şimdi diyorum ki
konuşurken daha dikkatli olmak lazım. Eğer bir görüşü başkasına aşılamak istiyorsan
ilk önce kendinin buna inandığını karşındakine inandırman lazım. (Bu cümle
olmadı di mi?)
Konuyu genele dökersek;
fikirler değişebilir, bu normaldir. Sadece aynı cümle içerisinde değişmez.
Bu berbat yazımı
bitirirken şunu söylemek istiyorum ki az önce yazıya bir konu bulup onu
işlemişim kendimi tebrik ediyorum. ^_^ Amaçsızca başladığım yazıda insanların beyinlerinin
bazı hücrelerini kullanıp bazılarını süresiz tatile çıkarmalarının nelere yol
açtığından bahsetmem güzel bir öğütleme olmuş.
Dip not: Metrobüste
konuştuklarınıza dikkat edin. Müzik dinliyor olsam da sizi duyabilirim.